Cihan Aktaş

Televizyon kanallarından birindeki sabah programının burç yorumcusuna göre, dünyanın son otuz yıl içinde yaşadığı sıkıntının nedeni, oğlak (veya Satürn) etkisi. Gelecek yıllarda kova burcuna geçişle birlikte feraha erişecek insanlar; oğlak burcundan olanlar da dahil olmak üzere.

Bu arada uzun yıllardır 13 burçlu bir kozmolojik düzen içinde bulunduğumuza dair bir haber yayınlandı. Öyleyse nedir 12 burçlu düzenle ilgili yorum ve kanaatlerimizin kökeni? Belki de tek insan bütün insanların özelliklerini barındırıyor sinesinde. Bu özellikleri uç noktalara taşımak da kişinin hevesine veya inisiyatifine bağlı kalıyor. Böylelikle kişi hem oğlak olabilir, hem de zıddı özellikler gösteren aslan burcunun özelliklerinden bir şeyler taşıyabilir.

Burçlar söz konusu olduğunda, hep tekrarlanan nitelikleri doğrulayan gözlemlerim, zihnimin sadece o özelliklere yoğunlaşmasıyla ilgili belki de… Güya bir örnek sayısız kova kadını tanıyorum, bir örnek sayısız yay ve sayısız başak kadını. Bir örnek aslan burcu, bir örnek başak burcu bir örnek akrep burcu erkeği. Boğa burcu yine, bir örnek birkaç boğa burcu erkeği tanıyorum. Bir örnek birkaç oğlak burcu kadını da var etrafımda.

Oğlak kişisi ola ki tırmanmayı iş edinerek Sisyphus misali, kurtulur kara safranın zehirlemelerinden. Oğlak, yani toprak, demek ki kazma-kürek. Sebat sadakat özveri bağlılık ilkelilik ve emek. Belki her şeyden önce emek. Tırnakla kazılan yamaç, tepe. Tırmanma, sadece tırmanma. Yokuşları inerken dizlerde oluşan titreme. Yokuşları inerken diz kapaklarında başgösteren erime yüzünden geri geri yürüme.

Her hadiseye en olumsuz yanıyla bakma istidadı ve vesvese; âlimlerin ve düşünürlerin çözümlemelerine bakılırsa, Satürn’ün hediyesi kara safranın eseri. (Bu konuda ayrıntılı bilgi edinmek için, Cogito’nun Melankoli konulu sayısı zengin bir içerik sunuyor). Kara safranın çekimi ve itimi arasında daralma, dibe çökme, tekrar çıkma; kendini doğurma bir yandan da, biteviye. Söylenip durmalarına karşılık kimseyi sıkıntıya sokmaz oğlak nihayet, kendinden başka. Melankoli; Sabahattin Ali’nin ciğerinden sökülen suyuk.

Bu, oğlak. Satürn burcu altında doğan herhangi bir kişi olmayan Walter Benjamin misali, dalgınlık ve yatkınlık kaybolmalara, sokaklarda, en tanıdık sokaklarda hatta, tanıdık şehirlerin kalabalık caddelerinde… Bilerek kaybetme kendini ya da, hiç tanımadığı bir şehirde, düz bir şekilde de olsa tırmanır gibi, kendini şaşırtmak, kendine şaşırmak için neredeyse, aynı sokaktan ikinci kez gittiğinin ayırtına vardığında hoşnutluk duymak için.

İşte oğlak, bildiğimiz; Ocak’ın üşüyen çocuğu ve otu ete yeğlediği için benzi solan… Çocukken büyük gibi davrandığı için yaşlandıkça çocuklaşan…

Bu oğlak; sokakları, parkları değil, tepeleri yokuşları dağları tercih edecektir, hafta sonu yürüyüşleri için. Yük taşımaya yatkınlığı yüzünden erkence çözülse de iskeleti, mesela bisikletle Asya turuna çıkmaya hazırlanan gençlere katılmayı tasarlayarak âlemi kendine güldürecektir. Bu gülüşlere katılarak eğlenecektir kendisiyle. Allah kısmet ederse görülür ki ileri yaşlarda, kalabalıkların içinde bile iç âleminde yaşayan genç değildir çoktandır; dudaklarından eksik olmayan oğlak gülüşüyle kendi kendisiyle dalga geçebilir. O kadar tırmana tırmana tepelerden, engebeli yollardan, ter dökerken bir çiftçi misali işinin başında, bir hayli atılmıştır kara suyuk ve hayata daha iyimser ve hoş görüyle bakabilmektedir.

Bir böceğe benzetecek olsaydık, karınca olurdu muadili. Çalışır çünkü, sahip olmak için değil, tamamlamak, tamamlanmak için, çoğu zaman.

Bir “oğlak şiiriyle bitirelim yazımızı, Ahmet Murat Özel’den…

Olmak olmak

Bir çocuk olmak nedir, nedir ama olmak
uzun atlamada kuş, yüzmede dalga
insan olmak değil, değil somut olmak hatta
nedir mantık ve matematik
karşısında yeğni, oğlak,
tarih ve coğrafyada bir şair,
ya da bir şair adayı olmak
çocuk olmakla bir krallıkta meşaleler yanıyor
köprüler kuruluyor, gümüşler pişiriliyor,
bir evin sesi bahçede sincapları besliyor
penceresi onun yağmurla tıpırtı boyanıyor
(…)
mendilci, suskun, esmer, canı sıkkın
evet evet, olmak olmak, bazı düşler, için, bazı düşlere, bazı düşlerde,
açıklarda batmış bir gemi gibi dalgın.

Yedi İklim, Nisan-Mayıs-Haziran 2007